Hitler canavarlığının dünyayı kana ve ateşe boğduğu İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya tahrip edildi.
Yeniden inşa sürecinde en büyük çabayı gösterenlerin başında 1960 sonrasında Almanya’ya göç eden Türkler oldu.
Yol bilmeden, iz bilmeden, dil bilmeden, Sirkeci’den trene binip belirsizliğe gittiler.
Özverili bir şekilde çalıştılar, yaban ellerde tutundular.
İşte o büyük göçün üzerinden tam 61 yıl geçti.
Türkiye ile Almanya arasında ‘İşgücü Anlaşması’ 30 Ekim 1961 yılında imzalandı.
****
Göçün 60. yılı nedeniyle Biefeld’de yayınlanan Öztürk gazetesinde çıkan bir ilan aslında durumu özetliyordu:
“Acı veda…
Baba, 1969 yılında bizimle vedalaşarak tahta bavulunla Yozgat’tan ayrıldığın gün bahar çiğdem kokuluydu. 45 yıl sonra vedalaşmadan aramızdan ayrıldığın gün ise nefesim kesildi. Seni en fazla ben sevdim baba. Darda kaldığımda sığınabileceğim güvenilir bir limandın çünkü. Huzur içinde yat. Biefeld’den oğlun Hıdır.”
****
Artık Almanya’da beşinci kuşak Türkler var.
Oysa bir traktör almak, biraz para biriktirmek için Almanya’ya gitmişlerdi.
Kalıcı hale geldiler.
Artık onlar biraz Alman biraz Türk oldular
Hangi şehre giderseniz gidin, hangi dükkana girerseniz girin, hangi yana bakarsanız bakın bir Türk’e rastlamanız mümkün…
Almanya’nın duayen Türk gazetecilerinden Adnan Öztürk bizi Biefeld’de gezdirirken, İYİ Parti Bursa İl Başkanı Selçuk Türkoğlu’nun fotoğraf çekimi için uzattığı telefonu eline alan Muş Vartolu çıktı.
Nürnberg’te bir ilaç sormak için girdiğimiz eczane çalışanı Aydın-Nazilli doğumlu olduğunu söyledi.
Türklerin Almanya’ya katkılarını artık onlar da kabul ediyor olmalılar ki, Yeni Posta’nın 30. Kuruluş yıldönümü törenine muhafazakar Bavyera İçişleri Bakanı katılıp bir konuşma yapabiliyor.
Gerçi bunda Yeni Posta’nın saygın yayın çizgisi ve de 12 Eylül öncesinde ülkeden çıkan, 13 yıl bu topraklara ayak basamayan, buna rağmen yurtseverliğinden ödün vermeyen Mustafa Bozdurgut’un duruşunun da etkili olduğunu söyleyebilirim.
Elbette Almanya’da her kesimle diyalog kurabilen Yeni Posta gazetesinin Koordinatörü Orhan Kurter’in katkısı büyüktü.
Hıristiyan sosyal Birlik (CSU) partili Bavyera Eyaleti İçişleri Bakanı Joachim Herrmann’ın konuşmasındaki vurgu aslında örtük bir eleştiriyi de içeriyordu:
“Bavyera’nın gelişmesinde 60 yıl boyunca katkıda bulunduğu için Türkiye kökenlilere buradan bu vesile teşekkür etmek isterim. Öte yandan basın özgürlüğünü yaşatmak ise çok önem taşıyor. Yeni Posta işte bu 30 yıllık yayın hayatını basın özgürlüğü içinde sürdüren bir gazete.”
****
Bayvera İçişleri Bakanı’nın örtük şekilde söylediğini gazete sahibi Mustafa Bozdurgut çok açık dile getirdi:
“Türkiye’deki meslektaşlarımızın ne yazık ki aksine, Avrupa’daki basın ve ifade özgürlüğüne sırtımızı dayayarak gazetecilik yapma şansına sahip olduğumuzun sonuna kadar farkındayız. Türkçeye katkının yanı sıra hem Türkiye-Avrupa arasında hem de Avrupa’da kuşaklar arası köprü kurduğumuzun bilincindeyiz. Kültürler arası ilişkilerin geliştirilmesinde ve uyuma sunduğumuz hizmetin sorumluluğunu taşıyoruz. Ne yazık ki, bu zorlu süreçte ne Türk ne de Alman tarafı bize gereken destekleri sundu. Avrupa’da Türkçe yayıncılık yapan ve var olma mücadelesi veren yayınlara sahip çıkılmasını istiyoruz.”
Almanya’daki en etkili Türkçe gazetelerden biri olan Yeni Posta’nın 30. kuruluş yıldönümünde pek çok etkili-yetkili konuştu ama gecenin yıldızı Anadolu Gazeteciler ve Spor Yazarları Derneği Başkanı İbrahim Erdoğan’dı.
Konuşmasını dikkatle okumanızı rica ediyorum:
“Sizi günümüzden tam 4 bin 22 yıl öncesine götüreceğim. Sayısız medeniyetin gelip geçtiği Anadolu coğrafyasında, bir taş yazıt bulunuyor.
Hitit uygarlığının hüküm sürdüğü Orta Anadolu’da, bugünkü Çorum kentimizin yakınlarında bulunan yazıtta uzunca bir dua yazılı. ‘Tanrıya Yakarış’ diyebileceğimiz bu duanın son satırları aynen şöyle bitiyor:
‘Tanrım, bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için cesaret ver. Değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek için sabır ver. İkisi arasındaki farkı bilmek için akıl ver. Ama beni aşkın körlüğünden ve bu dünyanın yalanlarından koruyacak samimi, içten ve sahici dostlar ver.’
Bakın, 4 bin 22 yıl önce yazılan taş günümüze kadar gelmiş, bugün burada bize konuşma konusu bile olmuş.
Kalıcı bir nesneye, bir taşa, bir papirüse, bir mağara duvarına, bir ağaca, bir demire, bir çeliğe veya bir kağıda yazılan yazı arşivdir ve tarihe nottur.
İşte bana göre yazılı basın da insanlık tarihine bırakılacak elle tutulur, gözle görülür bir arşiv niteliğinde somut bir belgedir.
Yazının Devamı